10 Temmuz 2010 Cumartesi

CENİN

CENİN

nsalığın tarihini, aynı bir ceninin gelişimindeki gibi, üç ana döneme ayırabiliriz.

Geçmiş boyunca genişledik, fetihler yaptık, inşa ettik, yok ettik ve yeniden inşa ettik. Tüm dünyaya yayıldık. İnsan cenini bu koşula hamileliğin 38. haftasında ulaşır.

Ana rahmi bir çocuk için en rahat yerdir, ve hamileliğin gerekçesi doğum olduğundan şuan gelişimin bir ara katmanındayız. Annenin vücudu doğum esnasında, çocuğun geçirdiği zor ve acı dolu süreçte ona yardım amacıyla büyük miktarlarda adrenalin üretir. Aynen buna benzer bir şekilde, biz de en en üst seviyemize kadar geliştik ve eski kaidelere uygun şekilde yaşamaktan yoksunuz.

Sırada ne var hiçbir fikrimiz yok, ama bu ilerleyişimizin genel planının var olmadığı anlamına gelmiyor. Doğanın bizleri krizler, felaketler, salgın hastalıklar, savaşlar aracılığıyla etkileyen kendi bir programı var, ve bizi doğuma itiyor. Doğumdan sonra, çocuk ana rahminden çok farklı bir dünyada büyümeye devam ediyor. Aynısı bizim için de geçerli. Sonuçta neden buradayız öğrenmeliyiz. Bunu nasıl yapacağız? Aşağıda:


YARIŞÇI

YARIŞÇI

Eğer bir adım daha yukarı çıksaydık, yaşamımızı kimin yönettiğini görürdük. Fark ederdik ki hayatımızı kontrol eden bir alt seviyedeki bizleriz. Gerçekte hayatımı yöneten bizleriz ama bunu fark etmiyoruz ve dert, acı, faydasızlık ve boşluğa sebep oluyoruz.

Hayatımıza kimin klavuzluk ettiğini anlamak demek kendini daha yüksek bir seviyede tanımaktır. Bu, insanın üst güçle (doğanın yaratıcısı) bağ kurduğu, bir üst seviyeye ilerlemesi gibi. Kaçınılmaz bir şekilde tüm insanoğlu bu kusursuz noktaya ulaşacaktır.


KRİZ

KRİZ

Doğanın planı en karmaşık, duyarlı, bilge ve hoş düşüncelerin gizlendiği yerdedir. Yapmamız gereken şey sadece acılardan kaçmak değil, onun bizi nereye yönlendirdiğinin farkındalığına varmak. Kriz, doğanın amacı olan ıslah olmaktan sapmanın bir formu. Eğer ona dogru şekilde davranmazsak, daha da negatif bir gücü kendimize doğru tetikleriz ve daha büyük bir ıslaha sebep oluruz.

Eğer ıslahımıza şimdi başlamış olsaydık, yada en azından düşüncelerimizde değişikliğe gitseydik, (başka şekilde hayatta kalamayız), doğaya benzer olurduk. Sıkıntılardan kaçınmak için ebeveyinlerinin nasihatlarını dinlemeye karar vermiş küçük bir çocuk düşünün. Bu kararı verdiği anda, ona karşı davranışı değişecektir.

Şu an yaşadığımız darbeler evrensel yapıdadır. Bizi amaca yönlendiriyorlar. Eğer bu krizi doğru şekilde kullanırsak, dogru bir sonuca ulaşacağız.


REALİTE

REALİTE

Çok yönlü ve karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Birbirinden nitelik olarak farklı 125 kutu hayal edin. Biz bunlardan en bayağısında varoluşumuzu sürdürüyoruz.

Kendimizi bu kutuların en aşağıdakinde buluyoruz ve sonra zamanla bu kutuların üstünde (dışında) bir koşula doğru ilerliyoruz.

Kendimizi sonsuzluğa doğru serbest bırakıyoruz. Her insan maddi ve manevi evriminin sonucu olarak bu seviyeye gelmek zorundadır.


KUKLA

KUKLA

Hepimiz birer kuklayız. Kuklacı ise doğanın üst gücü. Kuklacının genel yasası ise yaratılışı mutlak harmoniye getirmek. Özgürlüğümüz doğanın planını anlamakta (yatıyor). Mutlak dengeyi gerçekleştirmekte, her bir parça arasında eşitliğe ulaşmakta, ve sonuç olarak bir vücutta olduğu gibi nihai harmoniyi gerçekleştirmekte.

Bu planı anlamak ve özgür irademizi gerçekleştirmeyi istemek. Bu yüzden içinde yaşadığımız dünyayı ve bizim ve toplumun ona ne kadar tezat olduğumuzu anlamalıyız.

Eğer aynı amaç için çaba sarfedersek, kaderin darbelerine ve çeşitli krizlere ihtiyacımız olmaz. Bu yolu pozitif arzularımızla takip ederiz. Bu durumda ilerlememiz hızlı ve eğlenceli olur.


FİLM

FİLM

Kader değiştirilebilir. Fiziksel genlerimiz dışında bilgisel genlerimiz de var. Onlar içimizde ardarada su yüzüne çıkıyorlar, aynı bir bilgisayarda her an bir problemin çözülmesi gibi. Doğayla nasıl birleşip, onunla denge içinde olacağımın komutası bende.

Eğer bunun için hazırsam, eğer manevi genimle doğru şekilde çalışmayı arzuluyorsam, araba altında kalıp ezilmem. Amacımı küçük iyi şeyler yaparak gerçekleştiririm. Eğer bu amaçtan sapar ve hala iyi olduğumu düşünür ama gerçekte doğanın gerçek yasasıyla benzer değilsem, o zaman negatif iyileştirici gücün etkisi altına girerim. Bu bana ızdırap formunda gelir ve beni ıslah eder.

Yönü kesin olarak takip etmem bu yüzden önemli. İnsanlığımızın ana sorunu nasıl hareket edeceğimizi bildiğimizi düşünmemiz ve buna göre herkesi bastırmamız. Hepimizin birbirine bağlı olduğumuz bir dereceye kadar büyüdük. Bunu göz önünde bulundurmalıyız.


YOGİ

YOGİ

Hayatları birçok şeyle dolu olmasına rağmen içsel boşluğa artık daha fazla tahammül edemeyen birçok insan var. En başarılı Avrupa ülkelerine bir bakın, yüksek oranda depresyon, intihar ve uyuşturucu bağımlılığı var. Aynı zamanda aza insanlar da var. Egolarını daha alt seviyeye bastırmak ve daha azıyla nasıl mutlu olurumu öğrenmek amacıyla Hindistan a veya diğer ülkelere seyahat eden Avrupalılar var.

Egoizm ne kadar küçük olursa, hayat o kadar kolay olur. Hayvansal seviyedeki ego olayları daha kolaylaştırır. Egonun ne kadar büyükse olaylar da o kadar zorlaşır. Yüksek ego insanı ızdırap verici sorulara götürür. Her insan kendi yolunu seçer. Her an egomuz büyüyor ve bizleri kendimize şu kesin soruyu sormamız için zorluyor “neden yaşıyorum?”

Cevap herhangi bir aldatmacada, uyuşturucuda yada özgüvende yatmamasına rağmen ama tam ölçüde varolduğumuz dünyaları keşfetmekte yatıyor. Kaçınılmaz olarak bu anlayışa gelicez. Bir başka deyişle, eğer ki dünyamızın genel yönetiliş sistemiyle birlik içine varamazsak, ölümden çok daha kötü bir seviyeye sızacağız. Bu nedenle dünyanın genel resmini güvenli ve rahat bir şekilde olabileceğimiz bir seviyede anlamalıyız.